İzmirim Kart Aktarma Süresi Ne Kadar ?

Emir

New member
İzmirim Kart Aktarma Süresi Ne Kadar? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Bağlamında Bir Değerlendirme

Birçoğumuzun gündelik yaşamında fark etmeden içine karıştığı küçük detaylar vardır; toplu taşımada aktarma süresi de bunlardan biridir. “İzmirim Kart aktarma süresi ne kadar?” sorusu, ilk bakışta yalnızca teknik bir bilgi arayışı gibi görünür. Ancak biraz durup düşündüğümüzde, bu sürenin kimin için yeterli olduğu, kimin için yetersiz kaldığı, kimlerin bu sistemin sınırlarında sıkıştığı gibi daha derin soruların kapısını araladığını fark ederiz. Bu yazıyı, işte bu küçük ama anlamlı sorudan yola çıkarak; toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet eksenlerinde birlikte düşünmek için kaleme alıyorum.

1. Aktarma Süresi: Sadece Bir Zaman Değil, Bir Erişim Meselesi

İzmirim Kart’ın aktarma süresi teknik olarak belirli dakikalarla ifade edilse de, aslında bu süre şehir yaşamına erişimin, zaman adaletinin ve toplumsal eşitliğin bir göstergesidir. Çünkü herkes aynı şehirde yaşasa da, herkesin aynı zamanda hareket etme imkânı yoktur.

Bir anne, çocuk arabasıyla otobüsten metroya geçmeye çalışırken harcadığı zamanı; yaşlı bir birey, yavaş adımlarla turnikeye ulaşmak için verdiği çabayı; bir engelli birey, asansörün çalışmadığı bir durakta beklerken kaybettiği zamanı düşündüğümüzde, bu sürenin “herkese eşit” olmadığını görürüz.

İşte burada sosyal adalet devreye girer. Adil bir toplu taşıma sistemi yalnızca bilet fiyatlarını değil, kullanıcıların fiziksel ve toplumsal koşullarını da hesaba katmalıdır.

2. Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Aktarma Süresi

Kadınların toplu taşımadaki deneyimi genellikle görünmeyen bir emekle doludur. Sabah işe gitmeden önce çocuğunu okula bırakan, sonra aktarma yaparak işe giden, akşam aynı yolu tersine yürüyen bir kadın için “30 dakikalık aktarma süresi” çoğu zaman yeterli değildir. Çünkü kadınlar genellikle yalnızca kendi ulaşımını değil, başkalarının da bakım sorumluluğunu taşır.

Kadınların bu süreçte gösterdiği sabır, empati ve dayanışma, çoğu zaman sistem tarafından “hesaplanmayan” bir değerdir. Bu nedenle, aktarma süresi gibi görünürde teknik olan bir uygulama, aslında toplumsal cinsiyet rollerinin görünürleştiği bir alandır.

Erkekler açısından ise mesele genellikle daha analitik ve çözüm odaklı ele alınır. Bir erkek forumda, “Dakikayı uzatmak çözüm değil, sistem verimsiz çalışıyor” diyebilir; bir başkası, “Teknolojik optimizasyonla bekleme süresi azaltılabilir” önerisinde bulunur. Her iki yaklaşım da değerlidir. Çünkü biri insani, diğeri yapısal boyutu hatırlatır. Toplumsal ilerleme, bu iki yaklaşımın ortak zeminde buluşmasıyla mümkündür.

3. Çeşitlilik: Herkesin Zamanı Aynı Değil

Toplu taşıma sistemleri, toplumun çeşitliliğini yansıtır. Öğrenciler, işçiler, yaşlılar, göçmenler, engelliler, LGBTİ+ bireyler... Herkes aynı kartı kullanıyor olabilir ama deneyimlediği şehir farklıdır.

Bir göçmen kadın için “aktarma” yalnızca bir otobüsten diğerine geçmek değil, çoğu zaman yabancı bir dilde yol bulma, bakışlara dayanma, bazen güvensiz hissetmeden ilerleme mücadelesidir.

Bir trans birey için ise bu süre, taciz riskiyle ölçülür; gece geç saatte başka bir durakta beklemek çoğu zaman “ekonomik” değil, “hayati” bir mesele haline gelir.

Bu yüzden, İzmirim Kart gibi sistemlerde süre belirlenirken “ortalama kullanıcı” kavramını yeniden düşünmek gerekir. Çünkü toplum ortalama değil, çok çeşitli kimliklerin, hikâyelerin ve deneyimlerin bileşimidir.

4. Sosyal Adalet ve Kent Hakkı

Şehir hakkı, yalnızca sokakta yürümek değil; o şehrin tüm altyapısına eşit biçimde erişebilmektir. Aktarma süresi de bu hakkın bir parçasıdır. Bir vatandaşın otobüsten metroya geçişi sırasında yaşadığı aksaklık, aslında kentsel adaletin sınandığı bir andır.

Bu noktada belediyelerin “teknik süre”yi belirlerken, vatandaşların gerçek yaşam deneyimlerinden veriler toplaması büyük önem taşır. Özellikle kadın, engelli ve yaşlı kullanıcıların katılımı olmadan tasarlanan sistemler, adil olma iddiasını baştan yitirir.

Adalet, yalnızca yasa kitaplarında değil; sabah işe yetişmeye çalışan bir kadının elinde taşıdığı market poşetinde, yağmurda bastonuyla yürüyen bir yaşlının adımlarında da gizlidir.

5. Erkek ve Kadın Yaklaşımlarının Bütünlüğü

Forum ortamında sıkça gördüğümüz üzere, kadın kullanıcılar genellikle deneyim temelli ve empatik bir dille yazarken, erkek kullanıcılar veriye, yapısal düzeltmelere ve sistemsel mantığa odaklanır. Aslında bu farklılık bir çatışma değil, tamamlayıcılıktır.

Bir kadın “Ben çocuğumla otobüsten metroya yetişemiyorum, sürenin uzatılması lazım” dediğinde, bir erkek “O zaman asansörlerin sayısı artırılsın, süre aynı kalabilir” diyebilir.

İşte toplumsal cinsiyet dengesi, bu iki sesi susturmakta değil; her ikisini de duymakta yatar.

Bu farklılıkları bir yarış değil, bir bütünün iki yüzü olarak görebilsek; hem empati hem de verimlilik temelinde daha adil bir şehir inşa edebiliriz.

6. Peki Ne Yapabiliriz?

İzmirim Kart sisteminde aktarma süresi üzerine düşünürken, belki şu sorularla birbirimizi dinlemeye başlayabiliriz:

- Gerçekten herkesin aktarma süresi eşit mi?

- Kadınlar, çocuklar veya engelliler için bu sistemde nasıl bir kolaylık sağlanabilir?

- Erkeklerin önerdiği analitik çözümler, kadınların yaşadığı duygusal yüklerle birleştiğinde nasıl bir bütün oluşturabilir?

- Toplu taşıma politikalarında kullanıcı katılımı nasıl artırılabilir?

Bu sorular, yalnızca belediye politikalarını değil; toplumsal duyarlılığımızı da yeniden şekillendirebilir.

7. Son Söz: Zaman Adaletinin Şehri Mümkün

İzmir, hoşgörüsüyle, çokkültürlülüğüyle ve yenilikçi ruhuyla bilinen bir şehir. Ama gerçek bir “kapsayıcı şehir” olabilmek için, yalnızca kültürel değil, zamansal adaleti de gözetmek gerekiyor.

Aktarma süresi, bu açıdan küçük bir detay gibi görünse de, aslında büyük bir toplumsal aynadır. O aynada hepimizin yansıması var: Kadın, erkek, genç, yaşlı, engelli, göçmen… Hepimiz, birbirimizin zamanına ve mekânına saygı duymayı öğrenmedikçe, toplumsal eşitlik tam anlamıyla gerçekleşmeyecek.

Gelin, bu forumda birlikte düşünelim:

Bir şehri adil kılan şey, gerçekten de dakikalarla mı ölçülür; yoksa o dakikaların içinde kimlerin sesi duyuluyorsa onlarla mı?